23 Aralık 2010 Perşembe

Muhteşem Mutluluk Sarayları Kurabilirsiniz


Belki yeni evlisiniz, belki de aynı yastıkta nice yıl­lar geçirdiniz.

Zaman zaman eşinizle yaşadığınız tar­tışmaları, anlaşmazlıkları ve huzursuzluğu düşünüp, kendi kendinize şöyle sordunuz mu hiç:

"Acaba yanlış bir evlilik mi yaptım?
Neden mutlu­luk çiçekleri açmasını beklediğim güzel yuvamda ha­zan mevsimini yaşıyorum?
Yemyeşil ağaçlarımın yap­rağı neden dökülüyor?
Hani muhteşem bir mutlulu­ğu doyasıya yaşayacaktım?
Neden huzursuzum, mutsuzum, şevksizim?"

Evlendikten bir süre sonra kendi kendine bu tür sorular sormayan kimse neredeyse yok gibidir. Evle-nen insan, özellikle ilk günlerin renkli ve neşeli gülücükleri geçtikten sonra evliliğini sorgulamaya başlar.

Neden birkaç kişiyle daha görüştükten sonra evlenmemiş de, hemen karar vermiştir? İlk görüştüğü kişiyle evlenseydi, daha mı mutlu olurdu? Acaba bu konuda annesini ya da babasını dinlemekle hata mı etmişti? Neden kendisine yalvarır gibi tavsiyelerde bulunan arkadaşına aldırmamıştı?

Daha bir yığın soru, beyninizi tırmalar durur. Yet­mez, özlemler ve özenmeler başlar. Çevresindeki evli akraba veya arkadaşlarını düşünür: Ne kadar da mut­lular, nasıl da candan davranıyorlar birbirlerine. Hele şu ikisi de öğretmen olan çift var ya, tıpkı çifte kum­rular gibi.

Ya şu çocukları lisede okuyan çifte hayran olmamak mümkün mü?

"Neden başkalarının yakaladığı mutluluğa bir tür­lü ulaşamıyorum? Neden kötü kader bir türlü peşimi bırakmıyor? Kısmetime razı olup boyun bükmekten başka çıkar yolum yok mu acaba?"



Kimse kendini suçlamaz

Evet, sonu gelmez bir sorgulama sürer gider yıllar­ca. Bir türlü gerçek sebebi ve çözümü bulamazsınız.

Kuşkusuz yaşadığınız sorunların ciddi sebepleri vardır. Ama bunları keşfetmekte zorlanırsınız. Kimse kendine toz kondurmaz çünkü. Eşler olağanüstü bir özveriyle yuvayı sürdürdüklerini düşünürler. Ellerin­den geleni yaptıklarına, ama bir türlü sorunlarını çö­zemediklerine inanırlar.

Dört yıldır evli olduğunu belirten iki çocuklu bir erkek, "Eşimi hiçbir zaman sevemedim.

Herhangi bir kötülüğü ve olumsuzluğu yok. Ama içimde bir heye­can, bir kıpırtı, bir elektriklenme olmuyor" demişti. Karşılıklı heyecan, coşkun bir sevgi, eşsiz bir mutlu­luk istiyordu. Çok isteyerek evlenmemişti. Aradığı elektriklenmeyi, zaman içinde bulabileceğini söyle­mişlerdi. Ama hayır, zamanla alışamamıştı. Şimdi ne yapsındı? "Boşanmak istemiyorum, çocuklarıma kıyamam. Kendisiyle evliliğe evet dediğim eşimin hiç­bir günahı yok, ona da zulmedemem. İkinci bir evlili­ğe eşim ve çevrem razı olmaz" diyerek acı gerçekleri ortaya koyuyor ve "Ne olur, farklı bir çözüm yok mu?" diye yalvarıyordu.

Evlendiği günden beri acı çektiğini düşünen bir kadın, "Yedi yıl boyunca hiç sevmedim, hiç ısınama­dım. Eşime bunu ifade etmedim, ama o sanırım hisse­diyor" demişti. Çocuklarına ve eşine acıyordu. Onla­rın hiçbir günahı olmadığını kabul ediyor, ancak bir çözüm bulunmasını istiyordu.

Bu tür sorunlu ya da mutsuz evlilikleri çok fazla uzaklarda aramayın. Hatta çevrenize bile bakmaya gerek yok, içinize dönün. Yüreğinizden kopup gelen bir ses, "Daha fazla mutluluğu hak ediyorum. Çekti­ğim acıları yaşamamam gerekiyordu" diyor mu? "Neden eşimle anlaşamıyorum, neden içimde özenti­ler var, neden birbirimize karşı cıvıl cıvıl bir sevgiyle dolup taşınıyoruz? Allah'ım, idealimdeki mutluluk için her şeyimi verirdim" diye yalvarıyor musunuz?



Gökten üç elma düşmez

Eğer bu tür soruların kıskacında bunalıyorsanız, umutsuz olmayın. Dışarıdan baktığınızda mutluluk kahkahaları atan her çiftin gerçekten huzuru yakala­dığını da sanmayın. Önce gerçeklerle yüzlesin. Aradı­ğınız uyum ve coşkunun, kendiliğinden gelip yüreği­nize yerleşeceğini beklemeyin. Gökten düşen üç el­madan birisinin başınıza konup mutluluk getireceği, sadece masallarda var. Eğer o elmaların birinin de si­zin yuvanıza düşeceğini beklerseniz, kıyamete kadar beklersiniz. Hem masallardaki mutluluklar bile katla­nılan büyük ayrılıklar ve çekilen yoğun acılardan son­ra gelmiyor mu?

Öncelikle eşinizi seçerken hata yaptığınız şeklinde sonu gelmez sorgulamaları bırakın.

Elbette seçimi yaparken, çevrenizin, ailenizin, arkadaşlarınızın etkisi oldu. Belki bazı baskı veya tavsiyeleri aşamadınız. Hem kaderin etkisi de inkâr edilmez bir gerçek. Ama artık geçmişte değiliz. Eş seçiminin mutluluk üzerin­deki etkisi inkâr edilemez. Ne var ki, siz o hakkınızı kullandınız ve bugün buradasınız. Her şeyi bugünkü şartlarıyla düşünmelisiniz.

Öncelikle şunu reddetmeyin: Her şeye rağmen ka­bul eden ve nikâh masasında "Evet" diyen sizsiniz. Dünyanın her yerinde sorumluluğu, "Evet" diyene yüklerler. Kabul etmeniz için alnınıza tabanca bile da­yamış olsalar, neticede ölüme karşı bu evliliği tercih etmiş oldunuz.

Her fiilimizde olduğu gibi, eş seçiminde de cüz'î bir irade verilmiştir, ama, "Allah dilemeden siz dile­yemezsiniz" anlamındaki ayetin de bir hükmü, takdi­rin de bir hakkı vardır. Size düşen seçiminiz olumsuz bile olsa onu avantaja dönüştürmeye çalışmaktır.

Öncelikle "seçim" ve "tatmin" gerçeklerini iyi kav­ramak gerekir.



İnsanı dünya doyuramaz

Bir beyaz eşya, elbise, ev, mobilya almak için ne ya­parsınız? Sayısız alternatif arasından, mukayeseler yaparak seçersiniz. Aldıktan sonra bile, acaba öbür ta­kımı mı alsaydım, dersiniz.

Dünyanın maddeten ve manen en iyi insanı, tıpkı kendisi gibi her bakımdan muhteşem yüz kişiyle evlense, yine de, "Acaba yüz birinci nasıldır?" diye dü­şünür. Çünkü, insanın yaratılışına, tatmin konusunda bir sınır konmamıştır.

İnsanın ihtirasını, duygularım dünya doyuramaz, bunların tatmin yerleri Cennettir. Bunun için sabırla evliliğimizi güzelleştirelim, ama asıl mutlu olacağı­mız yurdun Cennet olduğunu unutmayalım..

Hiç kimse yüzlerce aday içinden inceleyerek evlenemez. Bu mümkün olsa bile, yine geçimde sorunlar olacaktır. İnsan unsurunun söz konusu olduğu yerde anlaşmazlık, uyumsuzluk, farklı düşünceler olağan şeylerdir. Bir insan kendi dünyasında bile çelişkiye düşerse, "iki farklı insan" neden kimi sorunlarla karşı karşıya gelmesin?

Bu gerçekler ışığında,
Eğer aday seçiminde kısmetsiz olduğunuzu, Başlangıçtan beri eşinize ısınamadığınızı, Önceleri iyi olan ilişkinizin tamamen bozulduğunu düşünüyorsanız, şu önerilerimize kulak verin:



1. Bulunduğunuz hâle şükredin:

Ne kadar ağır bir iletişimsizlik, sevgisizlik ve so­ğukluk yaşıyorsanız yaşayın, mutlaka sizden daha kötü durumda olanlar bulunabilir. İçinde bulunduğu­nuz mutluluğu yetersiz görebilirsiniz, ancak sahip ol­duğunuz güzelliklerin farkında mısınız?

Kendisine karşı istediğiniz sıcaklığı duyamadığınız eşinizin güzel yönlerini, hoşlandığınız taraflarını, olumlu davranışlarını düşünün. Hatta bunları bir kâ­ğıda yazın ve aile hayatınız üzerinde etkisini tartın.



2. Eşinizi mutlaka sevin:

Eşinizin ne kadar eksik ve kusuru olursa olsun, onu mutlaka sevin. Onu sevmeniz için "eşiniz" olma­sı yeter; başka bir sebebe gerek yoktur. Evliliği sarsan aldatma" gibi problemlerin dışında her problem çözülebilir, her hata bağışlanabilir, her eksik giderilebi­lir.

Bakın bir yabancı şöyle diyor: "Bazıları sevdikleri adamla evlenmek için dua eder, benim duam biraz farklı. Ben Allah'a, evleneceğim adamı sevmek için dua ediyorum." (Rose Pastor Stokes)

Bu bakış açısını mutlaka kazanmanız gerekir. Çün­kü, âşıksınızdır, ama evlenemeyebilirsiniz.

Evlenirsi­niz, anlaşamamanız mümkündür.

Ama evlendiğiniz kişiyi severseniz, muhteşem bir mutluluk yaşayabilirsiniz. Diyeceksiniz ki, "İçimden sevmek gelmeyen birisini, nasıl seveceğim?"

Önce şu sorunun cevabını verin: Eşiniz nasıl olsay­dı severdiniz? Hangi davranışları sergileseydi, size nasıl davransaydı mutlu olurdunuz?

Ve asıl can alıcı soru şu: Eşinizin, sizi mutlu edecek davranışları sergilemesine, sizin katkınız ne olabilir?

Belki hoşlanmadığınız bazı davranışlarına siz se­bep oluyorsunuz. Kimi davranışlarınız onu olumsuz hareket etmeye itebilir. Bir erkek eşinin çok para har­cadığından yaknıyordu. Kadın ise, "Çünkü bana za­man ayırmıyor, benimle ilgilenmiyor. Ben de çok para harcayarak ondan intikam alıyorum" demişti. Erkek, eşinin harcadığı parayı kazanabilmek için ona zaman ayıramıyor, kadın ise kendisine zaman ayrılmadığı için çok para harcıyor.

Görüyor musunuz, iletişimsizlik yüzünden birbir­lerinin mutsuzluğuna nasıl da hizmet ediyorlar.



3. Sevgi ve mutluluğun bedelini ödeyin:

Vermeden almak, yatırım yapmadan kazanmak zahmet çekmeden rahat etmek istiyoruz. Oysa hiçbir zaman armut pişip ağzımıza düşmez. Yaşayacağınız bir mutluluk veya başarının mutlaka bedelini ödeye­ceksiniz. Ailemiz için hangi acıyı çektik, hangi feda­kârlığa katlandık, hangi bedeli ödedik?

Ey hayal dünyasında tozpembe mutluluklar düşle­yenler, ey hiçbir zahmete katlanmadan saadet saray­larında keyif çatmayı isteyenler, birazcık zahmet çe­kin. Her insan Allah'ın dünyaya gönderdiği ham bir malzemedir. Tıpkı bir sarayı meydana getiren taş, kum, tuğla, çimento gibi. Kimisi bu malzemeden Mi­mar Sinan gibi Selimiye Camiini inşa eder, kimisi kü­çük bir kulübe yapar. Mimar Sinan gibi olup, kendini­zi ve eşinizi geliştirmeniz gerekir.

Peygamber Efendimizi (a.s.m.) düşünelim. Asrın en cahil, en zalim ve en sapık toplumundan, insanlığın yıldızlarını çıkardı. Sevgisiyle ve nuruyla, insanları parlattı ve yüceltti.

Erkek olun, kadın olun, eşiniz sizin için ham bir malzemedir. Ondan muhteşem bir mutluluk sarayı inşa edebilirsiniz. Yeter ki, sürekli kendinizi ve onu geliştirme, anlama ve mutlu etme çabası içinde olun.

Tabiî, bilgi, şuur ve beceri yoksunluğundan dolayı muhteşem bir sarayı yerle bir edebilirsiniz de.

Hep eşiyle çok iyi anlaşan ve mutlu bir yuva kuran çiftlerin hâline gıptayla bakarsınız. Onlar o günlere kendiliğinden ulaşmadılar. Çok acı çektiler, birbirleri­ni anlamak için çok çırpındılar, eşimi nasıl mutlu ede­rim diye olmadık formüller denediler. Ama sonunda başardılar. Siz sonucu görüyorsunuz, ama her sonu­cun bir geri plânı ve bir alt yapısı vardır.

Minik bir cami yapan mimarın, "Neden ben Selimiye gibi muhteşem bir cami yapamıyorum? Çünkü, beni görevlendiren bir padişah ve arkamda devlet desteği yok" deme hakkı yoktur.

Önce mimarın bey­ni, yüreği, aşkı, şevki, bilgisi ve gayreti gerekir. Siz Si­nan olursanız, Allah ne Süleyman'lar, ne Selim'ler ya­ratır.                                            .   ,

Siz de mutlu çiftlerin kitap, kaset, seminer ve ileti­şim uygulamalarıyla birikimlerini nasıl geliştirdikleri­ne bakın.

Siz isterseniz, mutlaka verilir. Ama bedelini öde­mek şartıyla...



4. Gücünüzü fark edin ve ondan yararlanın

Çoğumuz Rabbimizin bize verdiği gücün farkında değiliz. Sanırız ki, en büyük güç kişisel gayretlerimiz­le elde ettiğimiz varlıklardır. İyi para getiren bir işi­miz, evimiz, arabamız en büyük kazanç kabul edilir. Maddî varlığa sahip insanlar, Allah'ın şanslı kulları olarak adlandırılır.

Oysa en büyük güç, "varlık ve sağlık" ile istifade­mize sunulan "dünya ve kâinat"tır. Kim ne kazanmış­sa, Allah'ın ihsan ettiği, vücut ve akıl sayesinde ka­zanmıştır. Hem Rabbimiz, bütün dünyayı emrimize vermeseydi, biz ne kazanabilirdik?

Harran Ovasını cennete çeviren Güney Anadolu Projesini yapmakla övünürüz. Gerçekten de muhte­şem bir başarıdır. Ama söyler misiniz, Allah Fırat'ı asırlardır coşturmasaydı, insanlar hangi barajı yapa­caktı?

Buyrun neredeyse dünyanın bazı devletleri kadar geniş olan Konya Ovasından bir Fırat çıkarın! Allah yaratmasa, mümkün mü?

Varlığıyla övündüğümüz başarılar, hizmetimize verilen varlıkları doğru ve verimli bir şekilde kullanmaktan ibarettir. Ve bu varlıklardan farklı şekillerde dünyanın bütün ülkelerine verilmiştir.

Yeter ki, fayda­lanmasını bilelim.                                      ,

Tıpkı bunun gibi, birlikte hayatınızı geçirdiğiniz eşiniz, size verilen muhteşem bir nimettir.

Allah elde edilmesi zor olanı bize vermiştir, biz ondan yararlan­masını bilmiyoruz. Her insan, benzersiz cevherleri içi­ne alan bir hazinedir. Yeter ki, ondan yararlanmasını bilelim.

Birlikte yaşayacağınız bir insan olmasaydı, siz onu yaratabilir miydiniz? Belki eleştirdiğiniz, beğenmedi­ğiniz eşinizin tedavisi imkânsız bir hastalığı olsaydı veya bir kazada sakat kalsaydı, bunu telâfi edebilir miydiniz?

Hayır!
Rabbimiz bize pırıl pırıl bir insan vermiş. Elbette eksikleri ve kusurları olacak. Hangimiz mü­kemmeliz?

Sabır, hoşgörü ve gelişim gayretiyle her şeyin üstesinden gelmek mümkündür.
Tabiî, siz ister­seniz...
Cemil Tokpınar-Ömür Boyu Aşk 2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder